19 Aralık 2013 Perşembe
8 Eylül 2013 Pazar
Olimpiyatı neden hak etmiyoruz? Neden Kebap değil de Sushi ?
Aslında gayet açık olan bi' konuya yine de yeniden bi' açıklık getirme gereği gördüm zira:
Olimpiyatların Tokyo'ya verilmesini Gezi'ye bağlayanlar var... Bu onların mallığı deyip geçemiyorum çünkü buna inanan insanların sayısı azımsanmayacak kadar az... İnanılmaz... Ben Olimpiyatların neden verilmediğinden çok bunu neden hak etmediğimizi anlatıcam.
1- Ulaşım:
Bu tip büyük spor organizasyonların da ilk olarak bakılan şey, şehrin ulaşımıdır. Özellikle de tren yolu ulaşımı. Çünkü sadece insanların taşınmasını değil tonlarca malzemenin de taşınmasını gereklidir ve bunun için en uygun yol budur. Bizim ülkemizde tren yolu ağının olmadığı apaçık ortada. Peki metro konusuna gelelim. Sonuçta bir sürü turist gelecek. Ulaşımları nasıl sağlanacak?
Bakalım İstanbul ve Tokyo metroları nasılmış:
3- Komplekslerin kullan alanı:
Şu an ulaşımının imkansıza yakın olduğu Atatürk Olimpiyat stadı dışında mevzu bahis olan spor dalları için uygun stadyumumuz yok. 2020'ye kadar yapıalcak diyelim... 2. maddedeki sebeplerden ötürü, yani seyircinin olmayışından ötürü, bu stadlar veya salonlar olimpiyat bittikten sonra ne olacak? Kim gidecek orada yapılan bir turnuvayı izlemeye? Bedava olmadığı sürece? Bedava olursa da o yapı kendini nasıl amorti edecek? Edemeyecekse bu işin parası kimden çıkacak?
4- Tanıtım
Hiç izlediniz mi, Tokyo ve İstanbul'un olimpiyat adaylığı için hazırladıkları tanıtımları? Japonlar milli sporcularının olduğu ve sportif başarıların anlatıldığı bir film hazırlarken bizim mallar 2 cami gösterip kapalı çarşıya geçmiş, çay bardağı tıngırtılar ve martı sesleriyle bezenmiş bir film hazırlamış Tamam İstanbul kültür mozaiği belki ama bundan Olimpiyat komitesine ne? Bunun sporla ne alakası var?
5- Fair Play:
Türkiye futbolda ırkçılık ve şike söylemleriyle son yıllarda fazlaca gündeme gelmiş bir ülke. Bu da ülke notunu etkileyen bir faktör tabi.
6- Siyasilerin karakteri:
Bu verilmeme sebeplerinden kesinlikle biri. Olimpiyat tarihine bakarsanız, olimpiyat barışla eş değer tutulmuştur. Soğuk savaş döneminde Rusya olimpiyatlardan men edilmiştir... Sağda solda savaş çığırtkanlığı yapan bir devlet başkanımız varken, Barış meşalesini bize teslim edecek değillerdi ya...
Ayrıca kültür ve spor bakanımıza bakın. Olimpiyat Tokyo'ya gidince, "artık birileri kına yaksın" yazabilecek yaradılışta bir insan...
(Aklıma geldikçe güncelleyeceğim)
Olimpiyatların Tokyo'ya verilmesini Gezi'ye bağlayanlar var... Bu onların mallığı deyip geçemiyorum çünkü buna inanan insanların sayısı azımsanmayacak kadar az... İnanılmaz... Ben Olimpiyatların neden verilmediğinden çok bunu neden hak etmediğimizi anlatıcam.
1- Ulaşım:
Bu tip büyük spor organizasyonların da ilk olarak bakılan şey, şehrin ulaşımıdır. Özellikle de tren yolu ulaşımı. Çünkü sadece insanların taşınmasını değil tonlarca malzemenin de taşınmasını gereklidir ve bunun için en uygun yol budur. Bizim ülkemizde tren yolu ağının olmadığı apaçık ortada. Peki metro konusuna gelelim. Sonuçta bir sürü turist gelecek. Ulaşımları nasıl sağlanacak?
Bakalım İstanbul ve Tokyo metroları nasılmış:
2- Seyirci:
Spor organizasyonlarında en önemli dinamiklerden biri de seyirci şüphesiz... Ve ne yazık ki bizim ne salon sporları ne de atletizm branşlarıyla ilgili profesyonel bir izleyici kitlemiz yok. Hanginiz 3 adım atlama finalini izlemek için 500 Euro verebilir? Madii kısmını bi' yana bırakalım, bizim spordan anlayan bi kitlemiz de yok.. Misâl:
Şampiyon atletimiz ve hakkında yapılan yorumlar:
3- Komplekslerin kullan alanı:
Şu an ulaşımının imkansıza yakın olduğu Atatürk Olimpiyat stadı dışında mevzu bahis olan spor dalları için uygun stadyumumuz yok. 2020'ye kadar yapıalcak diyelim... 2. maddedeki sebeplerden ötürü, yani seyircinin olmayışından ötürü, bu stadlar veya salonlar olimpiyat bittikten sonra ne olacak? Kim gidecek orada yapılan bir turnuvayı izlemeye? Bedava olmadığı sürece? Bedava olursa da o yapı kendini nasıl amorti edecek? Edemeyecekse bu işin parası kimden çıkacak?
4- Tanıtım
Hiç izlediniz mi, Tokyo ve İstanbul'un olimpiyat adaylığı için hazırladıkları tanıtımları? Japonlar milli sporcularının olduğu ve sportif başarıların anlatıldığı bir film hazırlarken bizim mallar 2 cami gösterip kapalı çarşıya geçmiş, çay bardağı tıngırtılar ve martı sesleriyle bezenmiş bir film hazırlamış Tamam İstanbul kültür mozaiği belki ama bundan Olimpiyat komitesine ne? Bunun sporla ne alakası var?
5- Fair Play:
Türkiye futbolda ırkçılık ve şike söylemleriyle son yıllarda fazlaca gündeme gelmiş bir ülke. Bu da ülke notunu etkileyen bir faktör tabi.
6- Siyasilerin karakteri:
Bu verilmeme sebeplerinden kesinlikle biri. Olimpiyat tarihine bakarsanız, olimpiyat barışla eş değer tutulmuştur. Soğuk savaş döneminde Rusya olimpiyatlardan men edilmiştir... Sağda solda savaş çığırtkanlığı yapan bir devlet başkanımız varken, Barış meşalesini bize teslim edecek değillerdi ya...
Ayrıca kültür ve spor bakanımıza bakın. Olimpiyat Tokyo'ya gidince, "artık birileri kına yaksın" yazabilecek yaradılışta bir insan...
(Aklıma geldikçe güncelleyeceğim)
22 Ağustos 2013 Perşembe
Tutsan elimden aşkım, çekip gitsek uzaklara
Alabildiğine özgür, deniz ve kekik kokan
El değmemiş topraklar keşfetsek...
Ya da açılsak engin denizlerin uçsuz bucaksız sularına,
Sakalım bir karış olsa,
Toprak görmese ayaklarımız,
Dünyevi olan her şeye sırt çevirsek,
İki somun ekmek, bir kalıp beyaz peynir; bir de yalnız nakaratı ezberlenmiş bir deniz türküsü yoldaş olsa...
Çekip gitsek bilmediğimiz diyarlara...
Hadi;
Tut elimden aşkım çekip gidelim uzaklara
Bir sahil kasabası bulur, o gün kazandığımızı o gün yeriz...
Birbirimizden başka ne derdimiz olur, ne sevincimiz.
Gül gibi geçinir gideriz...
Alabildiğine özgür, deniz ve kekik kokan
El değmemiş topraklar keşfetsek...
Ya da açılsak engin denizlerin uçsuz bucaksız sularına,
Sakalım bir karış olsa,
Toprak görmese ayaklarımız,
Dünyevi olan her şeye sırt çevirsek,
İki somun ekmek, bir kalıp beyaz peynir; bir de yalnız nakaratı ezberlenmiş bir deniz türküsü yoldaş olsa...
Çekip gitsek bilmediğimiz diyarlara...
Hadi;
Tut elimden aşkım çekip gidelim uzaklara
Bir sahil kasabası bulur, o gün kazandığımızı o gün yeriz...
Birbirimizden başka ne derdimiz olur, ne sevincimiz.
Gül gibi geçinir gideriz...
21 Ağustos 2013 Çarşamba
Mısır - R4BIA
Bir insan düşünün ki, kendi açken komşusu bu gece havyar yiyemiyor diye üzülsün...
Mısır'da neler olduğunu Türk televizyonlarından öğreniyoruz. Ama türk televizyonlarının nasıl yalan haberler yaptığını da Taksim Gezi Parkı olaylarından gayet iyi biliyoruz... Yani güvenemeyeceğimize eminiz...
Bunun dışında Mısır'la ilgili gelişmeleri Sevgili Başbakanımız büyük bir hiddetle anlatıyor her seferinde...
Soruyorum:
- Doğu Türkistan'da Türkler katledilirken hangi müslüman ya da arap devletinin kılı kıpırdadı?
- Hadi onu geçtim KKTC'yi siyasi olarak hangi Arap ülkesi tanıyor?
Mesele ümmetçilik mi? Mesele müslüman olması mı?
- Yıllardır Güney Doğu dağlarında verdiğimiz şehitler mülüman değil miydi?
- Reyhanlı'da devlet denetiminde yapılan katliamdan etkilenenler müslüman değil miydi?
- Yıllarca Kosova'da Bosna'da katledilenler müslümanlar değil miydi?
- Yer altı kaynakları için işgal edilen Afganistan ve Irak mülüman devletler değil miydi?
Hangisinin sesi çıktı?
Onlar bu duruma sessiz kaldı diye biz de sessiz kalamayız. Ama taraf olmak başka, şuurunu kaybetmek başka şeyler...
Mısır'ın haritada yerini Asya'da arayacak adam profil resmini R4BIA yaptı diye benden daha müslüman öyle mi?
Binlerce insanın hakkına göz göre göre giren başınızdaki şerefsiz benden daha müslüman öyle mi?
Kul hakkını, insan hayatını hiçe sayan bir siyasi oluşumun üyeleri benden daha müslüman öyle mi?
Size o çok sevdiğiniz başkanınız yoldan çıkınca, eski hocasının ona karşı sarf ettiği bir cümleyle cevap vereyim:
"Hadi ordan be!! Hadi ordan...
Mısır'a dair şu aralar kafama takacağım tek konu, Mısır'daki halam ölse bana kalan mirasa Sisi el koyar mı?
Mısır'da neler olduğunu Türk televizyonlarından öğreniyoruz. Ama türk televizyonlarının nasıl yalan haberler yaptığını da Taksim Gezi Parkı olaylarından gayet iyi biliyoruz... Yani güvenemeyeceğimize eminiz...
Bunun dışında Mısır'la ilgili gelişmeleri Sevgili Başbakanımız büyük bir hiddetle anlatıyor her seferinde...
Soruyorum:
- Doğu Türkistan'da Türkler katledilirken hangi müslüman ya da arap devletinin kılı kıpırdadı?
- Hadi onu geçtim KKTC'yi siyasi olarak hangi Arap ülkesi tanıyor?
Mesele ümmetçilik mi? Mesele müslüman olması mı?
- Yıllardır Güney Doğu dağlarında verdiğimiz şehitler mülüman değil miydi?
- Reyhanlı'da devlet denetiminde yapılan katliamdan etkilenenler müslüman değil miydi?
- Yıllarca Kosova'da Bosna'da katledilenler müslümanlar değil miydi?
- Yer altı kaynakları için işgal edilen Afganistan ve Irak mülüman devletler değil miydi?
Hangisinin sesi çıktı?
Onlar bu duruma sessiz kaldı diye biz de sessiz kalamayız. Ama taraf olmak başka, şuurunu kaybetmek başka şeyler...
Mısır'ın haritada yerini Asya'da arayacak adam profil resmini R4BIA yaptı diye benden daha müslüman öyle mi?
Binlerce insanın hakkına göz göre göre giren başınızdaki şerefsiz benden daha müslüman öyle mi?
Kul hakkını, insan hayatını hiçe sayan bir siyasi oluşumun üyeleri benden daha müslüman öyle mi?
Size o çok sevdiğiniz başkanınız yoldan çıkınca, eski hocasının ona karşı sarf ettiği bir cümleyle cevap vereyim:
"Hadi ordan be!! Hadi ordan...
Mısır'a dair şu aralar kafama takacağım tek konu, Mısır'daki halam ölse bana kalan mirasa Sisi el koyar mı?
15 Ağustos 2013 Perşembe
ŞAKANIN BOKUNU ÇIKARMAK
Sene 2006, üniversitedeki ilk yıllımızın ilk günleri...
Yurt kayıtlarında tanıştığım yaradılıştan piç ruhlu kendim gibi biraz farklı tipleri olan 2 arkadaşımla otururken odaya Anadolu'nun bağrında henüz koptuğu oturup kalkmasından dahî anlaşılan bi' çocuk girdi. Selam-ın Aleyküm, Aleyküm selam derken çocukla fazla konuşamadan odanın lavabosuna girdik üçümüz. Zira oruçtuk ve iftara gitmek için hazırlanıyorduk.. Sonra bu ibnemsi şakalarımı ilk kez orada yaptım ve aramızda ilginç diyaloglar cereyan etmeye başladı.
Gökhan: Ferhat açsana lan bi' bakim... Serdar baksana olm büyümüş galiba di' mi?
Serdar: Harbi ya tatlım, özel bi' şey mi kullanıyosun? N'apıyosun?
Ferhat: Olm sol kulağımızdaki küpeleri çıkaralım çıkarken, bi' gay bar varmış oraya takılırız belki..
Sonra içeri geçtik. Adını dahi hatırlamadığım eleman, üstündeki gömlek kadar pembe bir surata sahipti o an. Gözleri parlamıştı çocuğun.. Dedik aga gelsene sen de dolaşırız... Gelmedi...
İftardan döndüğümüzde, ki bu olsa olsa yarım saat 45 dakika kadar sürmüştür... Çocuk elinde valiziyle bahçe kapısında karşımıza çıktı. "Ben gidiyorum" deyip kaçarcasına uzaklaştı.
Lan olm dur şaka yaptık biz sana bile diyemedik...
İşin kötüsü sadece gariban bi' çocuğu yurttan mahrum etmedik, ayrıca bi' kaç yıl sonra bu eleman ve arkadaşlarıyla karşılaştık. Çok acayip bakıyorlardı bana... Allah affetsin =(
Yurt kayıtlarında tanıştığım yaradılıştan piç ruhlu kendim gibi biraz farklı tipleri olan 2 arkadaşımla otururken odaya Anadolu'nun bağrında henüz koptuğu oturup kalkmasından dahî anlaşılan bi' çocuk girdi. Selam-ın Aleyküm, Aleyküm selam derken çocukla fazla konuşamadan odanın lavabosuna girdik üçümüz. Zira oruçtuk ve iftara gitmek için hazırlanıyorduk.. Sonra bu ibnemsi şakalarımı ilk kez orada yaptım ve aramızda ilginç diyaloglar cereyan etmeye başladı.
Gökhan: Ferhat açsana lan bi' bakim... Serdar baksana olm büyümüş galiba di' mi?
Serdar: Harbi ya tatlım, özel bi' şey mi kullanıyosun? N'apıyosun?
Ferhat: Olm sol kulağımızdaki küpeleri çıkaralım çıkarken, bi' gay bar varmış oraya takılırız belki..
Sonra içeri geçtik. Adını dahi hatırlamadığım eleman, üstündeki gömlek kadar pembe bir surata sahipti o an. Gözleri parlamıştı çocuğun.. Dedik aga gelsene sen de dolaşırız... Gelmedi...
İftardan döndüğümüzde, ki bu olsa olsa yarım saat 45 dakika kadar sürmüştür... Çocuk elinde valiziyle bahçe kapısında karşımıza çıktı. "Ben gidiyorum" deyip kaçarcasına uzaklaştı.
Lan olm dur şaka yaptık biz sana bile diyemedik...
İşin kötüsü sadece gariban bi' çocuğu yurttan mahrum etmedik, ayrıca bi' kaç yıl sonra bu eleman ve arkadaşlarıyla karşılaştık. Çok acayip bakıyorlardı bana... Allah affetsin =(
29 Temmuz 2013 Pazartesi
Müslümanlaşamamış Türkler Bölüm - 1 (Malazgirt ve Öncesi. Altında Yatan Gerçekler)
Malazgirt zaferi öyle büyüktür ki tarih kitaplarına sığmaz çoğu zaman. Sultan Alparslan'ın muhteşem komutası ve cesur askerleri bir destan yazmıştır Malazgirt ovasında ve savaş kazanılmış, Anadolu'nun kapıları Türkler için ardına kadar açılmıştır. Böylece bilinir bu.. Ama savaşı kazandıran kumandan Alparslan mıdır?
Türkler kitabi bilgiye göre Talas Savaşı'yla, ama esasında çok daha öncesinde müslümanlarla etkileşim hâlinde olmuş ve zamanla bu dini benimsemiş bir millettir. Ama bu sanıldığı gibi hadi müslüman olalım denilip gerçekleşmemiş aksine son derece güç olmuş ve -belki biraz büyük bir iddia olacak ama- hâlâ tamamlanamamıştır.
Malazgirt'i anlamak için evvela dönemin coğrafyasındaki yaşamı bilmek gerekir. Müslümanlığı kabul etmiş devlet yöneticileri ve onlara uymak zorunda kalmış bir halk vardır Selçuklu topraklarında. Belki bir çoğu istemiştir müslümanlığı ama çoğu alışamamıştır bu hayata. Çünkü doğasında saldırganlık vardır. Selçuklu'yu oluşturan halk Oğuz'lar olarak bilinse de genelde, aslında Orta Asya'da düzeni bozdukları için sürülmüş bir topluluğa dayanmaktadır. Dedik ya, saldırganlık doğalarında vardır. Ha bu kimilerine göre barbarlık kimilerine göre kötü bir huy gibi yansıtılır. Ama aslında savaşmayı fazlaca sevdikleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Askerliğin bir meslek değil, doğuştan kazanılan bir yetenek sayıldığı bu kamudan gelirini buğday ekerek elde etmesini beklemek hayalperestlik olur. Velhasılı bu huyundan ötürü kardeşlerinin yanında barınamayan Selçuklular yönlerini batıya çevirmiş, burada kendilerine bir devlet kurmuş ve müslümanlığı seçmişlerdir. Savaşçı yapıları kendileri siyasi ve ekonomik bir güç sağlamış zamanla halifenin koruyucusu konumuna kadar gelmişlerdir. Zaten Malazgirt'in altında yatan en büyük etkenlerden biri de, halifeyle arasının iyi olması olmuştur. şöyle ki;
1018 yılında Selçuklu akıncıları zaman zaman çevre devletlerin topraklarına girmiş, oradaki halkla savaşmış, mallarını yağmalamıştır. Ama Selçuklular müslümandır ve bu yaptıkları müslümanlıkla bağdaşmamıştır. Yağma yasaklanır. Ama halk köpürmeye başlar... İçlerindeki enerjiyi atmak istemekte, savaşmak, sevişmek ve yağmalamak arzusundadırlar. Halkının neredeyse ayaklanmaya varan bu kızgınlığa Tuğrul Bey, Halifeyle arası da iyi olduğundan şöyle bir çözüm bulur:
"Müslüman olmayan topraklarda yağma ve tecavüz haram değildir"
diye bir fetva yayınlatır. Bizimkiler durur mu? En yakın müslüman olmayan devlet kim? Doğu Roma yani Bizans. Haydi arslanlarım Bizans topraklarına...
Yıllarca yağmalanır Bizans toprakları. Ama Bizans kendi iç karışıklıkları ve devlet meselelerinden ötürü devletinin sınır güvenliğini sağlayacak güçte değildir. Yeterli sayıda askeri dahi yoktur. Çaresizdir çünkü girdiği ufak tefek çatışmalarda da Türk akıncılarına üstünlük sağlayamamaktadır. Büyük bir savaş kapıdadır. Bizans İmparatoru doğruca bir ordu toplayıp Selçuklu üstüne gitmelidir. Bu sırada Tuğrul Bey ölmüştür. Ama ilginçtir ki, taht kavgaları yaşanmaz. Ufak tefek sürtüşmeler büyük olaylara yol açmaz çünkü varislerin çoğu tahtı istese de herkes içten içe bilir ki o taht meydanlarda isminin hakkını veren, yetenekli ve genç Alparslana yakışacaktır. Tuğrul'un yeğerni Alparslan tahta geçer. Bundan hemen 5 yıl sonra İmparator Diyojen bir atak yapmak ister ama başarısız olur. Ardından 2 yıl sonra daha büyük bir orduyla Anatolia topraklarının yani Anadolu'nun doğusuna ilerlemeye karar verir. Tabi yeterli askeri gücü olmayan ordusunu yıllardır Balkanlara korku salan Peçenek ve Kıpçaklarla güçlendirmiştir. Yolculuk başlar...
Yıllardır Anadolu'ya yapılan Türk akınlarının etkisini ilk kez görür Diyojen. Dönemin tarih yazıcıları Diyojen ve askerlerinin Malazgirt ovasına giderken ağlamaktan bitap düştüğünü yazarlar. Çünkü Bizans köyleri perişan haldedir, yakılıp yıkılmıştır.
Zaten psikolojik çöküntü içinde olmuş olan Bizans ordusu güçlü Selçuklular ve harika kumandan Alparslan karşısında çaresiz kalmış ve yenilmiştir.
Gerisini zaten herkes biliyor...
Sözün özü şu: Dini, çıkarları doğrultusunda kullanmak bizim yöneticilerimizin yeni uyguladığı bir şey değildir. Evet tarihimiz şanlıdır ama gerçekleri de olduğu gibi kabul etme erdemini göstermekte fayda vardır...
Türkler kitabi bilgiye göre Talas Savaşı'yla, ama esasında çok daha öncesinde müslümanlarla etkileşim hâlinde olmuş ve zamanla bu dini benimsemiş bir millettir. Ama bu sanıldığı gibi hadi müslüman olalım denilip gerçekleşmemiş aksine son derece güç olmuş ve -belki biraz büyük bir iddia olacak ama- hâlâ tamamlanamamıştır.
Malazgirt'i anlamak için evvela dönemin coğrafyasındaki yaşamı bilmek gerekir. Müslümanlığı kabul etmiş devlet yöneticileri ve onlara uymak zorunda kalmış bir halk vardır Selçuklu topraklarında. Belki bir çoğu istemiştir müslümanlığı ama çoğu alışamamıştır bu hayata. Çünkü doğasında saldırganlık vardır. Selçuklu'yu oluşturan halk Oğuz'lar olarak bilinse de genelde, aslında Orta Asya'da düzeni bozdukları için sürülmüş bir topluluğa dayanmaktadır. Dedik ya, saldırganlık doğalarında vardır. Ha bu kimilerine göre barbarlık kimilerine göre kötü bir huy gibi yansıtılır. Ama aslında savaşmayı fazlaca sevdikleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Askerliğin bir meslek değil, doğuştan kazanılan bir yetenek sayıldığı bu kamudan gelirini buğday ekerek elde etmesini beklemek hayalperestlik olur. Velhasılı bu huyundan ötürü kardeşlerinin yanında barınamayan Selçuklular yönlerini batıya çevirmiş, burada kendilerine bir devlet kurmuş ve müslümanlığı seçmişlerdir. Savaşçı yapıları kendileri siyasi ve ekonomik bir güç sağlamış zamanla halifenin koruyucusu konumuna kadar gelmişlerdir. Zaten Malazgirt'in altında yatan en büyük etkenlerden biri de, halifeyle arasının iyi olması olmuştur. şöyle ki;
1018 yılında Selçuklu akıncıları zaman zaman çevre devletlerin topraklarına girmiş, oradaki halkla savaşmış, mallarını yağmalamıştır. Ama Selçuklular müslümandır ve bu yaptıkları müslümanlıkla bağdaşmamıştır. Yağma yasaklanır. Ama halk köpürmeye başlar... İçlerindeki enerjiyi atmak istemekte, savaşmak, sevişmek ve yağmalamak arzusundadırlar. Halkının neredeyse ayaklanmaya varan bu kızgınlığa Tuğrul Bey, Halifeyle arası da iyi olduğundan şöyle bir çözüm bulur:
"Müslüman olmayan topraklarda yağma ve tecavüz haram değildir"
diye bir fetva yayınlatır. Bizimkiler durur mu? En yakın müslüman olmayan devlet kim? Doğu Roma yani Bizans. Haydi arslanlarım Bizans topraklarına...
Yıllarca yağmalanır Bizans toprakları. Ama Bizans kendi iç karışıklıkları ve devlet meselelerinden ötürü devletinin sınır güvenliğini sağlayacak güçte değildir. Yeterli sayıda askeri dahi yoktur. Çaresizdir çünkü girdiği ufak tefek çatışmalarda da Türk akıncılarına üstünlük sağlayamamaktadır. Büyük bir savaş kapıdadır. Bizans İmparatoru doğruca bir ordu toplayıp Selçuklu üstüne gitmelidir. Bu sırada Tuğrul Bey ölmüştür. Ama ilginçtir ki, taht kavgaları yaşanmaz. Ufak tefek sürtüşmeler büyük olaylara yol açmaz çünkü varislerin çoğu tahtı istese de herkes içten içe bilir ki o taht meydanlarda isminin hakkını veren, yetenekli ve genç Alparslana yakışacaktır. Tuğrul'un yeğerni Alparslan tahta geçer. Bundan hemen 5 yıl sonra İmparator Diyojen bir atak yapmak ister ama başarısız olur. Ardından 2 yıl sonra daha büyük bir orduyla Anatolia topraklarının yani Anadolu'nun doğusuna ilerlemeye karar verir. Tabi yeterli askeri gücü olmayan ordusunu yıllardır Balkanlara korku salan Peçenek ve Kıpçaklarla güçlendirmiştir. Yolculuk başlar...
Yıllardır Anadolu'ya yapılan Türk akınlarının etkisini ilk kez görür Diyojen. Dönemin tarih yazıcıları Diyojen ve askerlerinin Malazgirt ovasına giderken ağlamaktan bitap düştüğünü yazarlar. Çünkü Bizans köyleri perişan haldedir, yakılıp yıkılmıştır.
Zaten psikolojik çöküntü içinde olmuş olan Bizans ordusu güçlü Selçuklular ve harika kumandan Alparslan karşısında çaresiz kalmış ve yenilmiştir.
Gerisini zaten herkes biliyor...
Sözün özü şu: Dini, çıkarları doğrultusunda kullanmak bizim yöneticilerimizin yeni uyguladığı bir şey değildir. Evet tarihimiz şanlıdır ama gerçekleri de olduğu gibi kabul etme erdemini göstermekte fayda vardır...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Popular Posts
-
Farkındaysanız "entelektüel" değil "entel" diyorum, çünkü yemek tarifi gibi yönergeler takip edilerek entelektüe...
-
Sene 2006, üniversitedeki ilk yıllımızın ilk günleri... Yurt kayıtlarında tanıştığım yaradılıştan piç ruhlu kendim gibi biraz farklı tipler...
-
Kimileri onları sevenlerden dahi nefret ediyor… Kimilerine göre aptallık, kimilerine göre çocukluk, kimilerine göre ise(ki bu günüm...
-
İşte size bilinmeyen bir gerçeği daha açıklıyorum. Çin seddi sanıldığının aksine, uzaylı istilalarından korunmak amacıyla yapılmıştır. ...
-
Toplumda, özellikle bazı sözlüklerin popüler olmasından ve gündelik hayata yansımalarının artmasından sonra, ergenlere karşı bir duruş...
-
Ya bu body nasıl bir spor(!) çözemedim ahir ömrümde, çözemeyeceğim de... Bir kere insanı önce aseksüelliğe sonra homoseksüelliğe sürüklü...
-
Muğla'da öğrenci olmak tatil özlemi çekmemekti, trafik sorunu yaşamadan okula ulaşabilmek, iş hanı görünümünden uzak bol yeşilli...
-
Öncelikle bu beyin kim olduğunu bilmeyip merak edenler olursa: http://tr.wikipedia.org/wiki/Erwin_Schr%C3%B6dinger Bir sürü matematiks...
-
Başlarda birçoklarınızla aynı fikriyatı paylaştığım Suriye'li sığınmacılar hakkındaki tüm düşüncelerim bugün baştan sona değişti sa...
-
Kurucu tayfasında yer aldığım ve yıllarca 1′inci nesil olarak klavye eskittiğim sözlükten başlamak istedim. Nedir inci sözlük? Neden bu k...