Pages - Menu

31 Mart 2015 Salı

Umuda Yolculuk (bir nev'i)

     Başlarda birçoklarınızla aynı fikriyatı paylaştığım Suriye'li sığınmacılar hakkındaki tüm düşüncelerim bugün baştan sona değişti sanırım. Sabah 6 sularında 76 kaçak göçmen ihbarının ardından yapılan başarılı(!) operasyonla şahıslar karakolumuz intikâl etti. Yarısı üniversite öğrencisi olan bu gürûhun %90'ı lise ve üstü eğitim seviyesinde ve sanıldığı gibi per perişan vaziyette de değiller.

     Ben mevzuyu en çok muhabbet ettiğim, tercümanlık yaparken de bana hayli yardımcı olan Nawar üstünden anlatacağım.

     Nawar bir doktor. Genel cerrah üstelik. Eğitiminin çoğunu ülkesinde, bir kısmını da Beyrut'ta tamamlamış. İç savaş öncesi Türkiye'de de bulunmuş. Sanırım yabancı öğrenci kontenjanıyla bir müdet İstanbul'da eğitim almış ama o kısmı komutanlarımdan gelen bir emri dinlerken kaçırıyorum.  Nawar master için Almanya'ya başvurduğunu ancak minimum 7 ay beklemesi gerektiğini öğrenince Avrupa'ya kaçak yollarla geçmeyi planlıyor. Türkiye'yi seviyor, kendilerine kucak açıldığının farkında ama bir doktor olarak dilencilik yapma derdinde değil. İşini yapmak istiyor ama söylediğine göre Türkiye kendisine doktor olarak çalışma izni vermiyor. Ama ücretsiz çalışmayı kabul ederse Suriyeli sığınmacıların başına kendisini göndermeyi teklif ediyor. Nawar açlıktan ölme niyetinde değil. Gerçi ölümden uzak durmak isteyişini üzerinden hiç çıkarmadığı can yeleğinden anlayabiliyoruz. Deniz yoluyla kaçmaya çalışan biri için çok değerli olsa gerek diye düşünüyorum. Ve muhtemelen diğer 75 kişinin çoğunda da yok. Doktor hayli lükse sahip diyebiliriz.

     Kendilerinin vatan haini gibi görülmesinden rahatsız. Zira mevz-u bahis olan savaş bir iç savaş ve haliyle taraf olma derdinde değilller.
Kimse bize sormadı ki diyor.
Bizim geleceğimizin ne olacağını kimse düşünmedi bile... Sadece her sabah patlayan bombaların aradında yaşayın dediler...
Nawar sürekli elindeki tabletten Suriye'deki ailesiyle iletişim halinde bu arada. Üzücü bi durum. Bizden nasıl bahsettiğini bi' ara merak ediyorum..

     Ülkesindeki durumla ilgili üzüntümü dile getirip kaybettikleri için taziyelerimi sunarken Zihnimde hayli yer edecek olan şöyle bir konuşma geçiyor aramızda:

     - Siz Türk askerleri çok iyisiniz. Bize iyi davrandınız, teşekkür ederim
     - Kendi insanlarımızı vurmadığımız içindir. Ülkende olanlar için üzgünüm.
   
     Nawar ve arkadaşlarını gerekli işlemler için gönderiyoruz. Gitmeden önce kendisine bazı sağlık problemleriyle ilgili sorular soran herkese bazı tavsiyeler ve ilaçlar önermeyi unutmuyor. Hatta bir arkadaş için geri dönüp geliyor.

     Tek suçu iç savaşa sahip bir ülkenin vatandaşı olmak olan kimisi çocuk, çoğu öğrenci olan mülteci grup, minibüslerle polis merkezine sevk ediliyor.

20 Nisan 2014 Pazar

Rock müziğe yaş etkisi

Sizce de rockerlık tam ergen işi değil mi?

Eski bi' headbanger olarak, bence öyle çünkü. Yani belli bi' yaştan sonra daha fazla metalci kalınamaz gibi geliyor bana. Hatta bazen, yaşıtları hacca, ya da hiç değilse bi' umreye giden Metallica, Iron Maiden gibi grupların üyelerine hayretle bakıyorum.  Acaba onlar da, "ya aslında Kemal Kılıçdaroğlu da iyi adam " diyen eski sosyalistler gibi, "ya biraz hafif müzik mi yapsak? Fettahcan'la bi düet yapalım, sonra o şarkıyı Ferhat Göçer alsın tekrar söylesin" falan demiyorlar mıdır?

Lise hayatının ilk yıllarında tarzlarına imrenerek baktığım arkadaşların, hâlâ bunu sürdürmesi biraz (bu tabir için afedersiniz ama) eziklik gibi gelir oldu. Sigortalı bi' işe girme yaşın çoktan geçmişken sen nasıl hala otostopla festival gezmeye çalışabiliyosun arkadaş? Anlamıyorum ki...

Şaka bi yana rock müzik iyidir. Arada dinleyelim...

16 Mart 2014 Pazar

Çanakkale


Dur yolcu,

Bilmeden gelip bastığın bu toprak

Bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver bu sessiz yığın,

Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

 

Çanakkale şehrinde, Gelibolu yarımadasında, Kilitbahir’in yukarısındaki yamaçta bu dizeler yazılıdır. Şair Necmettin Halil ONAN’ın bu dizeleri, o civardan geçenlere ayağını bastığı toprağın ne bedeller ödenerek alındığını her defasında tekrar hatırlatır. 250 bini kahraman şehitlerimiz olmak üzere toplam 502 bin kişinin kanı, Çanakkale topraklarına karışmıştır. Bu şanlı zafer, insanlarımızın omuz omuza verdiğinde neler yapabileceğinin en büyük kanıtıdır.

 

Düşünün ki, bir tarafta tüm Dünya’yı fethetmiş, Afrika’dan Amerika’ya koloniler kurmuş, topraklarında güneş batmayan imparatorluk İngiltere ve yanında dönemin en güçlü ikinci ismi Fransa; diğer tarafta ise yıllardır Balkanlarda, Trablusgarp’ta savaşmaktan güçsüz düşmüş, yorgun ama göğsü iman dolu şanlı Türk ordusu…

Düşünün ki bir tarafta kendi askerleri yeterli bulunmayınca , Afrika’dan, Hindistan’dan hatta Avusturalya’dan toplanmış yüz binlerce asker , diğer tarafta ise babası Balkanlarda, abisi Trablusgarp’ta şehit düştüğü için vatanı savunma görevi kendisine düşmüş, Anadolu’nun dört bir yanından gelmiş, daha 20 yaşına gelmemiş çocuklar…

Bir taraf dünyanın tüm altın madenleri elinde tutan dev bir ekonomi, diğer taraf ise günde varsa bir somun ekmek, yoksa şekersiz üzüm hoşafıyla karnını doyurmaya çalışan karnı aç ama gönlü tok askerlermiz.

Bir tarafta yeni topraklar edinme, daha çok para ve köle edinme arzusu, diğer tarafta ise iman dolu göğüsler, secdeli alınlar, Anadolu analarının duaları, ve şüphesiz ki dünyanın gördüğü en büyük komutanlardan biri Mustafa Kemal…

 

Çanakkale’yi Çanakkale yapan sadece 1. Dünya Savaşı’nın başarılı tek cephesi olması değildi. Çanakkale’yi Çanakkale yapan Onbaşı Seyid’in 276 kg’ı tek başına sırtlaması ve Allah’ın lütfu ya; İngiliz donanmasının tam ortasında seyir eden ana gemi Ocean’ı, topu karşıdan ateşlemiş olmasına rağmen bacasından dik bir şekilde vurması ve batmaz denilen Ocean’ın makine dairesinden vurulduktan sonra döne döne batarken oluşturduğu girdapla yanında da 2-3 küçük gemiyi daha batırmasıydı. Çanakkale’yi Çanakkale yapan Ezineli Yahya Çavuş’un 15 askeriyle bir tümen orduyu 2 gün boyunca Arı burnuna hapsetmesi ve ileriye bir adım bile attırmamasıydı. Çanakkale’yi Çanakkale yapan düşman askeri savaş alanında inlerken beyaz gömleğini sallayarak çatışmayı bir süre durduran; siperden çıkıp, yaralı düşmanını kendi arkadaşlarına teslim eden Mehmetçikti. Öyle bir destandır ki Çanakkale ne anlatmayla, ne dinlemeyle biter. Hani diyor ya milli şairimiz Mehmet Akif,

 

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, 
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, 
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... 
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, 
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; 
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; 
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, 
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... 
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, 
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

19 Aralık 2013 Perşembe

Sigara İçenlerin Fazlasıyla Hassas Olduğu 23 Davranış

Sigara! Sağlığa zararlı, herkes gibi biz de tavsiye etmiyoruz. Fakat gerçek olan şu ki; hayatımızın her alanında sigara ile karşılaşıyoruz, yaşıyoruz. Aydın Boysan tarafından açıklanan Rakı içme adabı vardır, bilirsiniz.
Bu galeri ise, Ekşi Sözlük yazarı iinflack tarafından, çok da güzel yazılmış ve derlenmiş olan sigara içme adabı...
Not: Yazar aktif olmadığı için link veremiyoruz maalesef. Arşivlerden çıkarttık

Sigara tiryakisinin 3 veya daha az sigarası kalmışsa sorulmadan alınmaz. Son sigarası kendi ısrar etse dahi geri çevrilir.

Sigara tiryakisinin bir paketinden 5'ten fazla sigara alındıysa kendisine danışılmadan yeni paket alınıp hediye edilir.

Başkasına ait clipper ya da muadili çakmağı cebe atana hacı, zippo cebe atana hırsız denir.

Sigara içen insanın olduğu masada kültablasına peçete, sakız, kürdan vs. atılmaz.

Sigara içilen masada tek kültablası varsa kültablası ortada durur, öne çekilmez, kenara itilmez.

Sigarasını yakmakta olan ya da içmekte olan insana "öff iğrenç, kanser olacaksın, bırak şu meredi, zehir o, ııyy" tarzı şeyler söylenmez. Bunları söylemek o kişiyi sigaradan değil sizden soğutur.

Bir kadının sigarasını yakmaya hamle yaptıysanız ateşi sigara tam yanana kadar tutmak gerekir, 1 sn. tutup geri çekilmez.

Karşıdakinin suratına duman üflemek onunla sevişmek istediğiniz anlamına gelir.

Sigara içen kişinin içeceğinin son yudumları içilmez. İkisinin sonunu denk getirmek istiyor olabilir.

Soft paket kullanan kişinin paketi boş gibi görünse de birden buruşturulmamalıdır. İçinde son bir sigara kalmış olabilir, kişi o son sigarayı saklıyor olabilir.

Masada sigara içmeyen biri varsa, sigara içenler cümbür cemaat çıkmaz. 1-2 kişi sigara içmeyene arkadaş olarak bırakılmalıdır.

Sigara biter bitmez odaya, taşıta girilmez. Birkaç saniye ciğerler havalandırılır.

Yerde başka sigara izmariti yoksa izmarit oraya atılmaz, atılacak başka yer bulunmaya çalışılır.

Kültablasının olduğu tarafa doğru hapşırılmaz. Hapşırılırsa sonuçları vahim olabilir.

Birisi sigara içmeye devam ederken kültablası temizlenmek için olsa bile ortadan alınmaz.

Sigaranızı yakmak için başkasının sigarasını aldıysanız, dibine bile gelmiş olsa izmarit yere atılmaz, sahibine geri verilir.

Kapalı mekanın önüne gelindiğinde elinde sigara olan birisi varsa onun bitirmesi beklenir. Önden girilmez, sigara içen yalnız bırakılmaz.

Sigarayı bırakalı 2 haftadan az olmuş kişi yanında sigara içilmez.

Sigara tiryakisine sigara teklif ettiğinizde almıyorsa marka değiştirmekten hoşlanmıyor demektir, ısrar etmenize gerek yoktur.

Ev sahibinin kendisi yemek tabağına kül atmıyorsa, yemek tabağına kül atılmaz. İnce belli çay bardağında sigara söndürülmez. Kahve fincanında sigara söndürmek kahveyi yapan kimseye ağır küfür anlamı taşır, söndürülmez.

Yatmadan önce son sigarasını içmiş kişi ayakta tutulmaz. Uyumasına izin verilir. Yoksa sigara krizine girer.

Sigara paketi şaka olsun diye saklanmaz.

Masada sigara içilirken paket çantaya, cebe vs. konmaz, ortaya konur. Canı çeken alır. (Madde 1 durumu hariç)

O gün pakette 10 sigaradan az varsa ve yeni paket alacak durum yoksa paketin üstüne çakmak konur. Bu çakmak "hacı şimdi alma, sonra sözüm olsun" manasına gelir. Üstünde çakmak olan paketten sigara alınmaz, almak için sorulmaz. Halden anlanır.

Kaynak: Onedio.com

8 Eylül 2013 Pazar

Olimpiyatı neden hak etmiyoruz? Neden Kebap değil de Sushi ?

Aslında gayet açık olan bi' konuya yine de yeniden bi' açıklık getirme gereği gördüm zira:
Olimpiyatların Tokyo'ya verilmesini Gezi'ye bağlayanlar var... Bu onların mallığı deyip geçemiyorum çünkü buna inanan insanların sayısı azımsanmayacak kadar az... İnanılmaz... Ben Olimpiyatların neden verilmediğinden çok bunu neden hak etmediğimizi anlatıcam.

1- Ulaşım:
Bu tip büyük spor organizasyonların da ilk olarak bakılan şey, şehrin ulaşımıdır. Özellikle de tren yolu ulaşımı. Çünkü sadece insanların taşınmasını değil tonlarca malzemenin de taşınmasını gereklidir ve bunun için en uygun yol budur. Bizim ülkemizde tren yolu ağının olmadığı apaçık ortada. Peki metro konusuna gelelim. Sonuçta bir sürü turist gelecek. Ulaşımları nasıl sağlanacak?
Bakalım İstanbul ve Tokyo metroları nasılmış:

2- Seyirci: 
Spor organizasyonlarında en önemli dinamiklerden biri de seyirci şüphesiz... Ve ne yazık ki bizim ne salon sporları ne de atletizm branşlarıyla ilgili profesyonel bir izleyici kitlemiz yok. Hanginiz 3 adım atlama finalini izlemek için 500 Euro verebilir? Madii kısmını bi' yana bırakalım, bizim spordan anlayan bi kitlemiz de yok.. Misâl:
Şampiyon atletimiz ve hakkında yapılan yorumlar:




3- Komplekslerin kullan alanı:
Şu an ulaşımının imkansıza yakın olduğu Atatürk Olimpiyat stadı dışında mevzu bahis olan spor dalları için uygun stadyumumuz yok. 2020'ye kadar yapıalcak diyelim... 2. maddedeki sebeplerden ötürü, yani seyircinin olmayışından ötürü, bu stadlar veya salonlar olimpiyat bittikten sonra ne olacak? Kim gidecek orada yapılan bir turnuvayı izlemeye? Bedava olmadığı sürece? Bedava olursa da o yapı kendini nasıl amorti edecek? Edemeyecekse bu işin parası kimden çıkacak?

4- Tanıtım

Hiç izlediniz mi, Tokyo ve İstanbul'un olimpiyat adaylığı için hazırladıkları tanıtımları? Japonlar milli sporcularının olduğu ve sportif başarıların anlatıldığı bir film hazırlarken bizim mallar 2 cami gösterip kapalı çarşıya geçmiş, çay bardağı tıngırtılar ve martı sesleriyle bezenmiş bir film hazırlamış Tamam İstanbul kültür mozaiği belki ama bundan Olimpiyat komitesine ne? Bunun sporla ne alakası var?


5- Fair Play:

Türkiye futbolda ırkçılık ve şike söylemleriyle son yıllarda fazlaca gündeme gelmiş bir ülke. Bu da ülke notunu etkileyen bir faktör tabi.

6- Siyasilerin karakteri:
Bu verilmeme sebeplerinden kesinlikle biri. Olimpiyat tarihine bakarsanız, olimpiyat barışla eş değer tutulmuştur. Soğuk savaş döneminde Rusya olimpiyatlardan men edilmiştir... Sağda solda savaş çığırtkanlığı yapan bir devlet başkanımız varken, Barış meşalesini bize teslim edecek değillerdi ya...

Ayrıca kültür ve spor bakanımıza bakın. Olimpiyat Tokyo'ya gidince, "artık birileri kına yaksın" yazabilecek yaradılışta bir insan...

(Aklıma geldikçe güncelleyeceğim)

22 Ağustos 2013 Perşembe

Tutsan elimden aşkım, çekip gitsek uzaklara
Alabildiğine özgür, deniz ve kekik kokan
El değmemiş topraklar keşfetsek...
Ya da açılsak engin denizlerin uçsuz bucaksız sularına,
Sakalım bir karış olsa,
Toprak görmese ayaklarımız,
Dünyevi olan her şeye sırt çevirsek,
İki somun ekmek, bir kalıp beyaz peynir; bir de yalnız nakaratı ezberlenmiş bir deniz türküsü yoldaş olsa...
Çekip gitsek bilmediğimiz diyarlara...

Hadi;
Tut elimden aşkım çekip gidelim uzaklara
Bir sahil kasabası bulur, o gün kazandığımızı o gün yeriz...
Birbirimizden başka ne derdimiz olur, ne sevincimiz.
Gül gibi geçinir gideriz...

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Mısır - R4BIA

Bir insan düşünün ki, kendi açken komşusu bu gece havyar yiyemiyor diye üzülsün...

Mısır'da neler olduğunu Türk televizyonlarından öğreniyoruz. Ama türk televizyonlarının nasıl yalan haberler yaptığını da Taksim Gezi Parkı olaylarından gayet iyi biliyoruz... Yani güvenemeyeceğimize eminiz...

Bunun dışında Mısır'la ilgili gelişmeleri Sevgili Başbakanımız büyük bir hiddetle anlatıyor her seferinde...

Soruyorum:

- Doğu Türkistan'da Türkler katledilirken hangi müslüman ya da arap devletinin kılı kıpırdadı?
- Hadi onu geçtim KKTC'yi siyasi olarak hangi Arap ülkesi tanıyor?

Mesele ümmetçilik mi? Mesele müslüman olması mı?

- Yıllardır Güney Doğu dağlarında verdiğimiz şehitler mülüman değil miydi?
- Reyhanlı'da devlet denetiminde yapılan katliamdan etkilenenler müslüman değil miydi?
- Yıllarca Kosova'da Bosna'da katledilenler müslümanlar değil miydi?
- Yer altı kaynakları için işgal edilen Afganistan ve Irak mülüman devletler değil miydi?

Hangisinin sesi çıktı?

Onlar bu duruma sessiz kaldı diye biz de sessiz kalamayız. Ama taraf olmak başka, şuurunu kaybetmek başka şeyler...

Mısır'ın haritada yerini Asya'da arayacak adam profil resmini R4BIA yaptı diye benden daha müslüman öyle mi?

Binlerce insanın hakkına göz göre göre giren başınızdaki şerefsiz benden daha müslüman öyle mi?

Kul hakkını, insan hayatını hiçe sayan bir siyasi oluşumun üyeleri benden daha müslüman öyle mi?

Size o çok sevdiğiniz başkanınız yoldan çıkınca, eski hocasının ona karşı sarf ettiği bir cümleyle cevap vereyim:
"Hadi ordan be!! Hadi ordan...

Mısır'a dair şu aralar kafama takacağım tek konu, Mısır'daki halam ölse bana kalan mirasa Sisi el koyar mı?

Popular Posts